21 Ağustos 2011 Pazar

Yazmamak!!!

Bugün yazmamak üzerine yazmak istiyorum.
Ne zamandır sessiz sedasız kalakaldım.
Geçen zaman bakalım neler getirecekti?
Ah ahh, ne getirsindi ki?
Çocukça ya da romantikçe düşünmekten başka bir şey değildi.

Kendime dedim ki “güllük gülistanlık dünyaya ve cennete daha çok var.
Sen bir in yukarılardan, karışma Tanrı’nın işine”
Öyledir işte! Benim gönlüm hemen söz dinler..


Hep söyler dururum “gezmiyorsan okumuyorsan yaşıyorum deme” diye.
İşte bunları yapmaya çalışıyorum.
Alıp başımı gidesim var yine. Nere olursa, biraz sevdiğim, biraz merak ettiğim, bilmediğim, görünce şaşırdığım..


Yazasım yokta, meraklarım çok.
Her şey meraka değer bu dünyada,
Mesela insan yazgısı, bunu bilmenin dayanılmaz hafifliği..
Veya mitoloji ne anlatır? Biraz daha hafiflemek için.
Yaşam ağır, “yaşamın sırrına ermek” gerekli.


Hayat okadar kısa ki, istersen, Nietzsche’nin dediği gibi “yazgını sev” gitsin. Hani bir daha mı geleceğiz dünyaya sanki?


Çiçeklere bakıyorum, rengarenk, üstelik sayısız çeşitteler; dokunabiliyorum, koklayabiliyorum.
Şu dağlar, ovalar, vadiler gözlerimin alabildiğine.
Atalarımın tarih kokan diyarlarında, kalıntılar duygularıma hitap ettiğinde, mutlu oluyorum.
Son bir şey diyerek bitiriyorum.
Değiştirmeye çalışmak mı yazgıyı, beklemek mi evrimi?

kokuyu duyuyormusunuz ?

2 yorum:

ali zafer sapci dedi ki...

Evet, kokuyu duyuyorum, teşekkürler.

Çınar dedi ki...

Değiştirmeye çalışsak ta değişir mi ki yazgı..?

En iyisi Nietzche'yi dinleyip sevelim yazgımızı.

Sevgiler